Merhaba, ben Serhat. Küçükken birçoğumuz öğretmen olmak
isterdik. Hala da isteyenlerimiz elbette vardır. İlkokula başladığımızda,
“Öğretmenimiz: Büyüyünce ne olacaksınız dediği zaman, öğretmen
demek” bizim için büyük bir gururdu. Çünkü bu meslek bize göre hayatı
onurlu bir biçimde yaşamak, kendisini ülkesinin geleceğine adamış nice
fedakar insan demektir. O zaman yaşım altıydı, şimdi ise on yedi ve ben
hala aynı düşüncedeyim. Ancak olaylara biraz daha gerçekçi bir bakış
açısıyla yaklaşırsak, öğretmen olmamız bunlardan ibaret midir?
Öğretmenliğin eksikliği veyahut zorlukları var mıdır?
Ben Emir. Milli Eğitim Bakanlığı’ndan alınan Kasım 2011 verilerine göre
Türkiye genelinde 666.571 öğretmen görev yapıyor. Ancak hala 126.137
öğretmene ihtiyaç var. Aynı zamanda bu verilere göre öğretmen açığı,
2014 yılına kadar 137.806 sayısına ulaşacak. Böyle bir açık söz
konusuyken, atanmayı umutla bekleyen binlerce öğretmenimiz varken ve ben
atanamayacaksam, öğretmen olmamın bana ne faydası olacak? Gözlerimden umut
fışkırıyor ve çığlıklarımı kimse duymuyorsa ne anlamı var? Koca bir
hiç…
Haydi diyelim ki atandım, çocuğum var ve evliyim. Eşim çalışıyor ve
çocuğum yaşı küçük olduğundan okula gitmiyor. Çocuğum ne yapacak? Onu
kime emanet edeceğim? Okulumda kreş olmadığından dolayı bir bakıcı
tutmak veya okulumdan daha uzak bir kreşe göndermek zorunda kalacağım. Ya
çocuğuma bir şey olursa? Acil bir durumda yanında olmam gerekirse? Ve ben
yetişemezsem bunun hesabını kim verecek? Ölen yüzlerce çocuk gibi, benim
ve çocuğumun sesi kısılacak, duyulmayacak bile… Bakıcı tutmamın veya
kreşe göndermemin bütçeme yansıyan kısmını katmadım bile…
Ben Ayşe. Herkesin bireyselleştiği bir dünyada günde sekiz saat bağıra
bağıra ders anlattığım halde, sabahtan akşama kadar yatıp çevresine
emirler yağdıran bir patronun benden daha fazla maddiyata sahip olması, ben
ve benim gibi binlerce emekçiye reva görülüyor. Ne yemek yemeye fırsatım
oluyor ne de bir çay içmeye. Gerçi vaktim olsa ne olacak, cebim boş…
Ben Ali. Bir veli toplantısı düzenliyorum. Öğrencilerimin birkaçı
fazlasıyla yaramazlık yapıyor. Ben bunları dile getirdiğimde bana
bıçaklar sallanıyor, hakaret ediliyor ve bağırılıyor. Arabam çizilip,
benimle dalga geçiliyor. Ama bunun hesabını kimse vermiyor. Güvenemiyorum;
ne kendime, ne okuluma ne de başka bir şeye…
Ben Nurdan. Biyoloji öğretmeniyim. Sınıfım çok kalabalık ve ders
anlatırken birkaç materyale ihtiyacım var. Fakat okulum, öğrencilere
görsellik sunabilmem için yeterli değil. Çünkü eğitime ayrılan bütçe
çok çok düşük. Ama eğitim değil de savaşa gelince dünya zenginiyiz!
Paramızı birkaç devlet istedi diye yatırıyoruz savaşa. Şimdi çocuklarım
çok geri. Yarın bir gün bu çocuklara kim hesap verecek! Sınavı
kazanamadıklarında yine biz suçlayacağız onları! Açın artık
gözünüzü…
Bireylerin gelişmesinde, toplumun çağdaşlaşma ve refah düzeyinin
artmasında kuşkusuz eğitim büyük bir rol oynamaktadır. Eğitimi verenin de
öğretmen olduğu göz önüne alınırsa, öğretmenlik bir ülkenin
ilerlemesinde en önemli etkendir. Ancak öğretmenlerimizin karşılaştığı
zorluklar, ne yazık ki öğretmenlerimizin meslek sevgisini alt seviyeye
düşürmektedir. Bende bunları fark edene kadar öğretmen olmak istiyordum.
Eğer bir gün korkumu yenebilirsem, öğretmen olmak istiyorum. Şunu sorayım
bari. Haberler de gördüğümüz üzere öğretmenlerimiz şiddete maruz
kalıyor, kimileri dehşete kurban gidiyor. Peki sizce bütün bunlara rağmen
öğretmen mi olmalıyım? Yoksa bu haberleri konu edinen tarafsız ve dürüst
bir gazeteci mi?
Erdinç Kaygusuz